Geleneksel bir yaklaşımla Yatırımcı İlişkileri’nin öncelikli görevinin, şirketin faaliyet ve finansal performansının yatırımcılar ve diğer menfaat sahiplerine en doğru ve etkin bir şekilde aktarılması olduğunu söyleyebiliriz. Bunun doğal ve arzu edilen sonucu ise, şirketin piyasa değerinin yükselmesidir. Piyasa değerinin yükselmesinden kasıt ise, pay fiyatının maksimize edilmesi değil, günün piyasa koşullarına göre adil bir fiyatın oluşmasıdır. Bu süreçte Yatırımcı İlişkileri, şirketin bilgilendirme politikası ve kurumsal yönetim koordinasyonunu sağlarken yatırımcıların yanı sıra, analistler, derecelendirme uzmanları ve kendi alanlarıyla ilgili olarak düzenleyici kurum ve çeşitli meslek örgütleriyle de ilişkileri yürütür. İlk bakışta bütün bu değişkenler birbirinden bağımsız gibi görünse de, aslında birbirlerinin ayrılmaz birer parçası durumundadır.
Yatırımcı İlişkileri’nin mevzuatta genel bir çerçeve ile sayılan görevlerinin uygulamadaki karşılığına baktığımızda ise;
- Hisse senedinin adil fiyatlanmasının sağlanması için çaba harcanması,
- Pay ve menfaat sahipleriyle ilişkilerin yürütülmesi,
- Kurumsal yönetim koordinasyonun sağlanması ve
- Kamuyu aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmesi
gibi bir sınıflama görüyoruz. Ancak, Yatırımcı İlişkileri’nin dinamik yapısını dikkate aldığımız zaman, yukarıda sayılan görev alanlarına “Stratejik Planlama”nın da eklenmesi gerektiği, günümüz koşullarında kaçınılmaz bir zorunluluk haline gelmiştir. Kurumsallaşma süreçlerini tamamlamış, bilanço ve faaliyet bakımında belirli bir büyüklüğe ulaşmış şirketlerde, stratejik planlama raporlarının Yatırımcı İlişkileri tarafından hazırlanması veya bu çalışmalarda önemli rol üstlenilmesi son derece gereklidir. Zira, sektör ve pazar payına ilişkin gelişmelerin takibi ve değerlendirilmesi, verimlilik analizlerinin yapılması, rakiplere göre güçlü ve zayıf yönlerin belirlenmesi ile fırsatlar ve risklerin tespit edilerek icra kurullarına sunulması konusunda en yetkin birimin Yatırımcı İlişkileri olduğuna şüphe yoktur. Bu tür bir yapılanmayı zaten uluslararası iyi uygulamalarda da görüyoruz. Türkiye’de stratejik planlama çalışmalarını da üstlenmiş çok az sayıda Yatırımcı İlişkileri ekibi bulunuyor. Yönetim kurulları ve icra kurullarını temsilen yatırımcılar ve diğer menfaat sahiplerinin karşısına çıkan Yatırımcı İlişkileri’nin, makro-ekonomik görünümden sektöre ilişkin düzenlemelere, pazar payının gelir tablosuna nasıl yansıdığından rakiplerin konumuna ya da genel kurul bilgilerine kadar hemen her konuda yöneltilebilecek sorulara layıkıyla yanıt verebilmesi için, zaten stratejik planlama çalışmalarında aktif olarak rol alıyor olması gerekir. Buradan hareketle, Yatırımcı İlişkileri’nin şirketin stratejik planlamasında önemli rol üstlenmesi sadece şirket açısından değil, yatırımcılar açısından da önem taşımaktadır.
Yatırımcı İlişkileri ekiplerinde gözlemlediğim bir diğer önemli konu ise, yatırımcı görüşmelerinin neredeyse tamamen yabancı yatırımcılara yönelik organize edildiğidir. Türkiye’deki düşük tasarruf oranları, yurt içi yerleşik yatırımcıların yatırım tercihlerinde hisse senetlerinin çok düşük bir paya sahip olması, yüksek mevduat faizleri ve konut fiyat endeksinin son yıllardaki yükseliş eğilimi dikkate alındığında, ilk bakışta bunun zorunlu bir tercih olarak algılanması mümkün. Ancak, Borsa İstanbul Pay Piyasası’nda günlük ortalama işlem hacminin sadece ’si yabancı yatırımcılar tarafından gerçekleştirilmekte ve buna göre, yerli yatırımcının gerçekleştirdiği kalan �’lik oranın Yatırımcı İlişkileri için çok büyük önem taşıdığı dikkatlerden kaçmamalıdır. Fiili dolaşımdaki payların önemli bir çoğunluğunun yabancı yatırımcı sahipliğinde olması yerli yatırımcının önemi azaltmaz, çünkü özellikle piyasalarda yaşanan dalgalanma nedeniyle yabancı yatırımcının paniğe kapıldığı zamanlarda, fiyatın dengesini koruyabilmesi için yerli yatırımcı etkili olabiliyor.
Bu vesileyle, sermaye piyasalarımızın özellikle Mayıs 2013’ten bu yana yurtiçi ve yurtdışı politik/ekonomik gelişmeler nedeniyle baskı altında kaldığı böylesi sıkıntılı dönemlerde;
- Yurt içi nitelikli bireysel yatırımcılar ve son yıllarda hızla çoğalan özel portföy yönetim şirketlerinin Yatırımcı İlişkileri toplantılarına önem vermeleri nedeniyle yerli yatırımcılara en az yabancı yatırımcılar kadar zaman ayrılmasının,
- Özellikle uzun vadeli yatırımcılarla yapılan toplantılarda şirketin içinde bulunduğu döneme ait faaliyet ve finansal performansından ziyade, şirketin son üç-beş yılına ilişkin genel performans ve politikalarını ön plana çıkartarak, istikrarlı yapının önümüzdeki dönemlerde nasıl korunacağına yönelik bilgiler verilmesinin,
- Piyasaya değil, şirkete ortak olunacağının yatırımcılara hissettirilmesinin,
- Sadece endeksi alan satan pasif yatırımcı konumundaki portföy yöneticilerine rağmen temel analizin halen son derece önemli bir referans olduğunun yatırımcılara hatırlatılmasının ve son olarak,
- Kurumsal yönetim uygulamalarının detayına girilerek, özellikle böylesi dalgalı dönemlerde risk yönetimi çalışmaları hakkında detaylı bilgilendirme yapılmasının
önemine vurgu yapmak isterim.
Ozan Altan
Müdür Yardımcısı | Yatırımcı İlişkileri
Bu yazı, TÜYİD”in 12.11.2014 tarihinde yayınladığı “Hissedar” dergisinde de yayımlanmıştır.
Merhaba Ozan Bey,
aşağıdaki cümleye %100 katılıyorum…
Yatırımcı İlişkileri ekiplerinde gözlemlediğim bir diğer önemli konu ise, yatırımcı görüşmelerinin neredeyse tamamen yabancı yatırımcılara yönelik organize edildiğidir…..
Birçok şirket şirket sunumlarını ısrarla sadece ingilizce yayınlıyor..Birçok kez uyarmama ragmen sonuc alamadım..Bu konuda sizin gibi değerli insanlarda çözüm ararsa çok memnun olurum..
Saygılarımla
Selim Kurtulmuş