23 Mayıs Cumartesi günü Bloomberg’den şu haber geçti: U.S. SENATE PASSES OBAMA’S FAST-TRACK TRADE LEGISLATION. Konu ticaret olduğunda “fast track negotiating authority” Başkan tarafından yürütülen görüşmelerin Kongre tarafından sadece onay veya ret edilebileceği bir düzenleme anlamına geliyor. Yani bir değiştirme veya filibuster yolu ile engellenmesi söz konusu olamıyor. En sonra 2007 tarihinde sona erecek şekilde Başkan yetkilendirilmişti.
Senato bu yetkisi neden Obama’ya verdi ve muhtemelen Haziran ayında da Temsilciler Meclisinde bu karar görüşülerek bir sonuca bağlanacak? TTIP ve TPP olarak bilinen ticaret anlaşmaları nedeni ile. Konu çok detaylı ve benim bilgimin ötesinde olduğu için kabaca tanımlamaya çalışacağım. Ancak Türkiye mutlaka TTIC’de olmalı veya X iyi Y kötü netliğinin çok daha ötesinde tartışılan bir konu bu.
Ticaret görüşmeleri ülkelerin ellerini açık etmemesi için, veya en azından resmi açıklama bu yönde, gizli olarak yürütülüyor. Ancak hiçbir şeyin gizli kalamadığı günümüzde üzerinde çalışılan taslak anlaşma da sızmış durumda, meraklıları için paylaşıyorum: http://www.citizenstrade.org/ctc/wp-content/uploads/2012/06/tppinvestment.pdf ve https://wikileaks.org/tpp/
TPP nedir?
TPP yani Trans-Pacific Partnership aslında 2005 yılında ortaya çıkan ancak ABD’nin liderliğine 2009 yılında geçtiği bir serbest ticaret anlaşması. ABD’nin yanı sıra Kanada, Şili, Japonya, Meksika, Avrustralya, Brunei, Peru, Yeni Zelanda, Vietnam, Malezya ve Singapur’u da içeriyor. Tartışmalı olarak G. Kore de var. Elbette dikkatinizi çekmiştir Çin bu grupta değil ve zaten ABD anlaşma imzalanmazsa bölgede inisiyatif Çin’e geçer görüşünde. Aşağıdaki görselde Congressional Research Service tarafından ülkeleri ve ABD’nin ticaret dengesini görebilirsiniz. Dünya GDP’sinin 40%ü ve ticaretinin de 26%sından bahsediyoruz. 2. görselde ise TTIP için bazı büyüklükleri görebilirsiniz. Az önce belirttiğim gibi ABD açısından bu anlaşma bölgede Çin’in artan ağırlığını dengelemeye yönelik. Ve bir serbest ticaret anlaşması olmasına rağmen bazı maddelerinde ticareti yapılan malın hammaddesinin bile üye ülkelerin birinden olması koşulu gibi (bizim açımızdan da olası sorunlardan bir tanesi.)
Üçüncü görselde ise yukarıda saydığım potansiyel ülkeler arasında var olan cari serbest ticaret anlaşmalarını görüyorsunuz. Bu tip STA’larda şayet bir büyük bir de küçük ekonomi taraf ise özellikle büyükler açısından kazanç daha zayıf olabiliyor. Örneğin AB-G. Kore STA’sının AB GDP’sine etkisi 0.08% olarak hesaplanırken tüm gümrük duvarları kaldırılsa Kore ile yapılacak ticaret ABD GDP’sine 0.1% katkıda bulunacak. Bu noktadan bakarsak TTIP iki büyük ekonomi arasında yapılacağından çok daha büyük katkı sağlayacak ancak Peterson Inst. ilk hesaplarında durum aksine 0.13%lük bir katkı ön görüyor.. WTO yani Dünya Ticaret Örgütünün de varlığını göz önüne alırsak TPP-TTIP gibi anlaşmalar temelde ortalığı bulandıran ve cari yapıyı daha da zora koşan anlaşmalar olarak görülebilir. Ancak bu tip anlaşmalar daha öncekinden farklı olarak, “ürün bu fiyat şu kalite koşulları ve gümrük durumu da bu şeklinde”,ile bitmiyor. Çok ciddi anlamda hukuki detay, regülasyon ve yetki belirleme içeriyor. Ve aslında ekonomik görüşlerin yanında temelde kopan fırtına politik hayata da yapacağı etki üzerine.
Peterson Inst.’un bir çalışmasına göre TPP sonlandırılırsa 2025 yılında Global GDP’ye katkısı 0.53% olacak. ABD’ye 119bn Japonya’ya 78 bn dolar gibi katkıları olurken Vietnam gibi üretim üssüne dönüşeceği iddia eden ülkelerde gelirin 14% artması bekleniyor. Karşı tarafta ise Çin 46.8bn, Hindistan , Endonezya ise 4 bn dolar zarar edecek.
Konu üzerinde ABD’de kopan siyasi fırtınaya da mutlaka değinmek gerekiyor. Genelde Obamacare veya Fiscal Cliff vakalarında gördüğümüz üzere Demokratlar bir tarafa Cumhuriyetçiler de diğer tarafa (ABD deyimi ile koridorun iki tarafı) geçerek mevzilenerek birbirlerine girerler. Ancak bu kez Elizabeth Warren gibi profili yüksek bazı Demokratların da, ilk raundda başarısız olsa da , Obama’nın karşısında olduğunu görüyoruz:
“This isn’t a partisan issue. Conservatives who believe in U.S. sovereignty should be outraged that ISDS would shift power from American courts, whose authority is derived from our Constitution, to unaccountable international tribunals. Libertarians should be offended that ISDS effectively would offer a free taxpayer subsidy to countries with weak legal systems. And progressives should oppose ISDS because it would allow big multinationals to weaken labor and environmental rules.”
Önemli Amerikalı ekonomistlerin TPA’nın Kongreden geçmesi için yazdıkları ve temelde TPP’yi destekleyen Ekonomistlerin Mektubu‘nu okuyabilirsiniz.
Peki bir ticaret anlaşmasında tam olarak rahatsızlık yaratan “siyasi” konu ne olabilir? Şu ana kadar sızan 29 maddenin 24’ünde ticaret doğrudan bir konu değil. TTIp ve TPP’den rahasızlık duyanların ortaya attığı pek çok detaylı madde var ancak ben sadece bir kısmını paylaşacağım.
- WTO’da anlaşmazlık durumunda bir şirket kendi hükümetini diğer bir ülke aleyhine dava açmaya ikna etmek durumunda. NAFTA’da ise ve TPP ile TTIP’de de olacağı üzere, şirketler hükümetleri çıkarttıkları yasa, regülasyon ve kurallar nedeni ile doğrudan veya dolaylık/potansiyel kar kayıpları nedeni ile dava edebiliyor. Ancak bu mahkemelerde değil ISDS (sanırım Tahkimde ISDS investor-state dispute settlement) çözülecek bir dava. Görünen o ki ISDS’de “hakim ve avukat” rolünü şirket avukatları dönüşümlü olarak paylaşacaklar. Yani siyasi veya demokratik bir güce dayanan atama söz konusu değil. Kararın bir üst mahkemede temyiz edilmesi söz konusu olmayacak. Bu duruma örnek olarak bazı sigara şirketlerinin Uruguay ve Avustralya gibi ülkelerde kamu sağlığı için çıkartılan sigara yasaklarını dava etmeleri veriliyor. Ve temelde ABD anayasasına aykırı görülüyor.
- Avrupa veya Japonya gibi ülkeler açısından , yani tüketiciye daha hassas, ABD regülasyonlarının gelmesi ciddi bir sorun. Örneğin AB’de kozmetik bir ürünün piyasaya çıkması için içeriğinde zararlı bir madde bulunmadığını ispatlaması gerekiyor. ABD’de ise piyasadan çekilmesi için zararlı olduğunun ispatlanması gerekiyor. Bu nedenle AB’de 100’ün üzerinde zararlı olarak nitelendirilmiş madde bulunurken ABD’de bir avuç. Benzer bir şekilde AB hiçbir şekilde GDO katkısını kabul etmezken ABD’de GDO’lar kendisine çoktan yer bulmuş durumda. ABD ise finans konusunda kendisini tehlikede hissediyor. Son getirilen regülasyonlarla ABD finans piyasaları daha sıkı kontrol edilirken Londra daha gevşek bir yer olarak görülüyor. Bu ABD bankalarının ipleri yeniden ele alması demek.
- Çok verilen diğer bir örnek ise günlük hayattan. ABD’de bir inşaat projesi başı şartlar altında komşular tarafından durdurulabiliyor. Örneğin tarihi bir binanın varlığı vs Ancak bu tip bir proje eğer yerel otoritelerin çıkardığı bir yasa ile durdurulursa şirket ülkeleri doğrudan dava edip potansiyel karlarını isteyebilecek.
- İlaç patentleri, süresi, generic ilaç üretimi gibi kamu sağlığını ilgilendiren konularda da söz konusu anlaşmaların yetkiyi devletlerden aldığı ve şirketleri koruduğu savunuluyor. Kitlerin ekonomide ağırlığının azaltılması veya sağlık sisteminin özelleştirilmesi gibi korkular da var. ABD’li çalışanlar açısından ise NAFTA’nın başarsızlığı bu projeleri sorgulatıyor.
Daha çok uzman görüşleri okumakta fayda var. Ama bu kez görünen o ki sıradan ticaret antlaşmaları ile karşı karşıya değiliz. Elektronik para kadar ilginç bir gelişme bu ticaret antlaşmaları. Yani her şeyi kökünden değiştirebilir.
Şant Manukyan
Müdür | Uluslararası Piyasalar Hisse Senetleri ve Türev