Salgının zirve yaptığı mart ayında piyasalarda iki temel grup oluşmuştu. Kötümserler grubu ekonomide U şeklinde bir toparlanma beklerken bizimde içinde olduğumuz iyimserler grubu V şeklinde bir büyüme öngörüyordu.
Yedi ay sonra oluşan tabloya bakıldığında piyasaların “U” veya “V” değil “K” şeklinde bir canlanma fiyatladığını görüyoruz. Dünya ekonomisinin iki ana motoru olan ABD ve Çin “K”nın yükselen bacağını, Avrupa ve Çin-dışı gelişmekte olan ülkeler alçalan bacağını temsil ediyor.
MSCI dolar bazlı hisse senedi endeksleri durumu çok net bir şekilde gösteriyor. MSCI Çin sene başından beri yüzde 21 getiri ile dünyanın en çok kazandıran hisse senedi endeksi konumunda. ABD hisseleri yüzde 9 artışla güçlü ve istikrarlı bir performansa sahip. Buna karşın Avrupa hisseleri yüzde 9, Çin-dışı gelişmekte olan ülkeler yüzde 8 kaybettiriyor.
Çin sanayi üretimindeki hızlı canlanma ile ABD hizmet sektöründeki toparlanma ile ilk dalga sonrasında öne çıkan ülkeler. Her iki ekonominin ortak özelliği salgından olumlu etkilenen teknolojinin yüksek paya sahip olması.
Geleneksek sektörlerin ağırlığı daha fazla olan Avrupa ve Çin-dışı gelişmekte olan ülke ekonomiler ilk dalga sonrasındaki toparlanmada geride kalıyor. İkinci dalgada salgının merkezi konumuna gelen Avrupa’nın dünyadan negatif ayrışması son dönemde arttı. Gelişmekte olan ülkeler ABD ve Çin ekonomilerine entegrasyonlarına ve ikinci dalganın etkisine göre ayrışıyor.
Avrupa ekonomisine entegre Türkiye bu tabloda doğal olarak negatif ayrışan ülkeler arasında yer alıyor. MSCI Türkiye sene başından beri yüzde 32 değer kaybıyla en zayıf performans gösteren ülkeler arasında yer alıyor. Ancak son dönemde yaşanan zayıf performansta uygulanan hatalı ekonomik politikalar ve ABD seçimlerinde Mavi Dalga (Demokratların zaferi) ihtimalinin artması da etkili oldu.
Demokratların başkanlığı kazandığı ve senatoda çoğunluğu ele geçirdiği baz senaryo (%50 ihtimal veriyoruz) gelişmekte olan ülkeleri genelde destekliyor. Doların zayıf kaldığı, büyümenin hızlandığı, tahvil faizlerinin sınırlı olarak arttığı ve ABD’nin daha az saldırgan dış politika izlediği bu senaryoda gelişmekte olan ülke varlıkları muhtemelen değer kazanacak.
Ancak mevcut fiyatlamalar ülkeler arasında sert bir ayrışma yaşandığını gösteriyor. Başkan Trump döneminde ağır yaptırımlara tabi olan Çin ve Meksika hisse senetleri Demokratların yarışta farkı açtığı son üç aylık dönemde yüzde 9 değer kazanırken, ABD yaptırımı ihtimalinin artacağından endişe edilen Rusya ve Türkiye yüzde 9 değer kaybediyor. Eşit ağırlıkla Çin ve Meksika’da uzun, Türkiye ve Rusya’da kısa pozisyon açan bir yatırımcı son üç ayda yüzde 20’ye yakın getiri sağladı.
Lafı çok uzatmadan toparlayalım. Gerek zayıf Avrupa ekonomisine olan entegrasyonumuz gerekse olası bir Demokrat zaferinde yaptırım ihtimalinin artması Türkiye varlıkları üzerindeki baskıyı artırıyor. Türkiye’nin önündeki mayın tarlasını kazasız belasız geçmesi için Ankara’nın doğru politikalar uygulaması büyük önem taşıyor. Uydu olmadan yörüngede kalmayı başarmak zorundayız.
Serhat Gürleyen
Direktör | Araştırma