Boşanmanın Detayları: Pişmanlık Kapısı Açık

160415120405-brexit-britain-uk-europe-780x439

Brexit öncesinde 13 Haziranda şu soruyu sormuştum:

“There is history the way Tolstoy imagined it, as a great, slow-moving weather system in which even tsars and generals are just leaves before the storm. And there is history the way Hollywood imagines it, as a single story line in which the right move by the tsar or the wrong move by the general changes everything. Most of us, deep down, are probably Hollywood people. We like to invent “what if” scenarios–what if x had never happened, what if y had happened instead?–because we like to believe that individual decisions make a difference: that, if not for x, or if only there had been y, history might have plunged forever down a completely different path. Since we are agents, we have an interest in the efficacy of agency.”

Tarih vardır Tolstoy’un hayal ettiği gibi; içinde çarların ve generallerin bile fırtına önünde bir yaprak gibi sürüklendiği, ağır ağır hareket eden, devasa bir hava sistemi. Ve bir de Hollywood’un hayal ettiği tarih vardır; çarın doğru veya generalin hatalı adımı ile her şeyin değişebildiği tek satırlık bir hikaye. İçten içe hepimiz Hollywood insanıyız.  “Eğer” senaryoları yaratmayı severiz-eğer X hiç olmasaydı, eğer Y olmuş olsaydı?- çünkü kişisel kararların fark yaratacağına inanmak isteriz: böylece X veya Y olmasa tarih tamamen farklı bir yol izleyebilirdi… Hepimiz birer unsur (etken) olduğumuzdan unsurların etkin olmasından çıkarımız vardır.  Louis Menand

Tolstoy Savaş ve Barış’ı bu tez üzerine oluşturup yazmıştır. Ve ciddi ciddi matematik kullanarak açıklar. Daha fazlası için, kitabın kendisine ek olarak ör:   http://www.math.mcgill.ca/rags/JAC/124/Tolstoy-Ahearn.pdf linkini okuyabilirsiniz. Genel olarak ekonomi yorumları ama özellikle son zamanlarda ABD Secimleri, Brexit ve FED yorumlarını okuduğumda yukarıdaki satırlar aklıma geliyor.

Yatırımcının (traderın demiyorum) karar vermesi gereken hangi tarih anlayışını benimseyeceğidir. Şayet Hollywood’un peşinden gidecekseniz Brexit’in sonucu veya FED’in bu yıl içinde 1 kere mi 2 kere mi faiz artıracağı çok önemlidir.  Yok Tolstoy’un peşinden gidecekseniz anlamanız gereken İngiltere çıksa da çıkmasa da Euro bölgesinin dağılması (bence) kaçınılmaz olduğundan 23 Haziran referandumu ufak bir zamanlama sorunundan fazlası değildir. Tıpkı ABD faizler 0.75%’te değil de 1.00%’de resesyona girdiğinde yaşanacakların ne kadar farklı olabileceği gibi. Clinton gelirse herşey iyi olacak ama Trump gelirse herşeyin sonu mu yoksa? Hangi görüşe ait olduğunuzu basit bir soruya cevap vererek anlayabilirsiniz: Dolar bir haberler silsilesi ile mi yükseliyor yoksa sadece yükseliyor mu? Ne dersiniz?….”

Nitekim raporlarda, finans medyasında ve genel medyada AB’nin dağılacağı, Ingiltere’nin küçüleceğine dair bol bol yorum okumaya başladık. Brexitle beraber gelen bu yorumlar Gavrilo Princip Arşidük Ferdinand‘ı öldürmezse 1. DS veya Hitler Viyana’da akademiye kabul edilse 2. DS çıkmazdı demek ile aynı. AB ve Euro Bölgesi çalışmayacak bir sistem, 2017 ortası ve sonrasında da büyük bir global kriz geliyor. (EB’de resesyon daha erken başlarsa daha erken geliyor…)

Gelelim boşanmanın nasıl gelişeceğine:

Dönüş Yolu Açık

Önce şunu paylaşmakta fayda var. Evet referandum bağlayıcı değil ve parlamento tarafından 1972 anlaşması iptal edilerek onaylanması gerekiyor. Dahası Avam Kamarasında “Brexit” kampının gücü çok minimal. Veya Lordlar Kamarası çıkış anlaşmasını Veto edebilir. Ancak Ingiliz demokrasisinde bu alternatif çok az bir şansa sahip. Diğer bir alternatif ise parlamentonun 2/3’ünün erken secim kararı alması, secim boyunca propagandanın “Kalmalıyız” üzerinde olması ve bu partinin kazanması ile yine halkın ama daha güncel iradesinin referandumu sonucunu by pass etmesi olabilir. Çıkalım sonucunu elde tutarak AB ile daha iyi koşullar görüşmek ve ardından 2. referandum ise Boris tarafından ret edilmiş bir seçenek. Ancak min 2 yıldan bahsettiğimizden Ingiltere ayrılma görüşmeleri sürerken baş vurusunu istediği anda geri çekebilir.

Lizbon Anlaşması

Son günlerde sık sık duyduğunuz baz madde 50 bu : http://www.lisbon-treaty.org/wcm/the-lisbon-treaty/treaty-on-European-union-and-comments/title-6-final-provisions/137-article-50.html . Alt madde 2’de görüldüğü üzere önce Ingiltere Avrupa Konseyin niyetini iletmeli. Avrupa Parlamentosunun onayı ile Avrupa Konseyinde 72% çoğunluğun kararı bulunması durumunda da olay nihayetine erecek. Bu arada aslında 72% birlik halklarının 65%sini temsil anlamı ile koyulmuş durumda. Ingiltere’nin çıkması ile bu rakam değişiri bilmiyorum. Zaten detay. Madde 3’te gördüğünüz üzere Konseye durum iletildikten sonra 2 yıllık bir süre var. Ancak bu süre tarafların (oy birliği gerek) anlaşması ile uzatılabilir. Yani Ingiltere ek zaman isterse herhangi bir ülke şantaja girişebilir.

İngiltere Konsey tarafından atanan bir Komisyonla muhatap olacak. Yukarıda belirttiğim gibi nitelikli çoğunluk yeterli olacağından üye bir ülkenin veto gücü yok. Ancak İngiltere’nin-AB ile olan ilişkileri gündeme geldiği zaman veya 3lü görüşmeler olduğunda ülke parlamento onayları da gerekecek. Bu en ilgisiz maddeler bile veto konusu olarak kullanılarak kaldıraç haline gelebilir. Anlaşma olmadan (3. madde) 2 yıl biter ve uzatma olmazsa Ingiltere otomatik olarak WTO kuralları baz alınarak AB ile muhatap olmak durumunda kalacaktır. 40 yıllık bir ilişkinin 2 yılda sona ermesini ve taraflardan birinin kediyi alıp gitmesini beklemiyoruz. Mercosure(Güney Amerika Ortak Pazarı) ile AB görüşmeleri 17 yıldır, Kanada ile de 7 yıldır sürdüğü göz önüne alınırsa yeni ticari anlaşmalar uzun süre alacak.

Yeni Başbakan

Cameron istifa ettiğine göre yerine geçecek kişi görüşmeleri Ingiltere adına kontrol edecek. 3 ana isim var. Boris Johnson, Michael Gove ve Theresa May (birde yoksunluk hissi olmasın diye ; bahis sitelerinde Boris 10 pounda 16.67, Gove 55 ve May 35 pound kazandırıyor).

Elbette ana konulardan bir tanesi Single European Market’a (SEM) Ingilteren’in nasıl bir girişi olacağı. Yunanistan vakasında gördüğümüz gibi “ibreti alem için” Ingiltere çok sert bir tavırla karşılaşacaktır. Nitekim BBC’de bugün çıkan bir haber Schauble’nin İngiltere’ye Türkiye’den daha sert koşullar uygulanması talimatı verdiği yazıyordu. Dahası 2017’de hem Almanya hem de Fransa’da secimler var ve aklında ayrılma fikri olanlara bir mesaj vermek için Ingiltere kullanılacaktır.  AB ülkelerine yapılan ihracat Ingiltere’nin GBP’sinde 13% paya sahipken söz konusu ülkeler açısından İngiltere 4% GDP yaratıyor. Yani ticari olarak İngiltere zayıf olabilir. Ama AB savunma anlaşmaları , NATO vs denkleme girdiğinde durum hemen dengelenecektir. Finans sektörünün de iddia edildiği kadar büyük bir darbe yemesini beklemiyorum.

Olası modelleri daha önce paylaştım. Hepsinin eksiler ve artıları var. Norveç modeli neden çıktık ki dedirtecekken hizmet sektörünü büyük ölçüde dışarıda tutan İsviçre modeli yetersiz kalacaktır vs vs. SEM’E ne kadar dahil olmak isterseniz (tam anlamı ile Norveç) göçmenler ve işgücünün serbest hareketi konusunda o kadar geri adım atmak zorundasınız. Bu konu en kritik noktalardan bir tanesi olacak.

Görüşmelerin sürdüğü esnada Ingiltere AB’nin bir üyesi olmaya devam edecek, daha ilginci normalde Ingiltere 2017 2. yarıda Konsey başkanı olacak(tı). Muhtemelen bu hakkını devredecektir. 50 Madde sadece ayrılık konusuna yönelik ancak asıl sorun yeni anlaşmaların ne sürede ve ne tipte olacağı. Aynı zamanda Ingiltere AB şemsiyesi içinde AB dışı ülkelerle yaptığı anlaşmaları da gözden geçirmek zorunda kalacak.

Çok uzun yazarsam sıkılacağını bildiğimden konuyu bloklar halinde tartışmaya devam edeceğim.

Dublin Üniversitesi , İngiliz parlamentosu için hazırlanmış raporlar ve Stratfor (grafik) kaynak olarak kullanılmıştır.

Şant Manukyan
Müdür | Uluslararası Piyasalar Hisse Senedi ve Türev

Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments